HABERLER

ABİD NAZAR MAHDUM

TÜRKMEN PROFESÖR ABİD NAZAR MAHDUM'U KAYBETTİK

          Türkistan alim ve evliyalarından Abidnazar Halife-i Kızılayak’ın torunu, Afganistan Türklerinin siyasi ve kanaat önderlerinden Abdülkerim Mahdum’un yeğeni ve vakfımızın başkanı Seracettin Mahdum’un kayınbiraderi, İstanbul Üniversitesi’nde Edebiyat Profesörü olan Abid Nazar Mahdum 26 Ocak 2025 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.


Hocamız, hayatını Türkistan medeniyetinin Türkiye’de doğru bir şekilde öğrenilmesine ve unutulmamasına adamış, meydana getirdiği eserlerinde hep bu yüce maksadı gözetmişti. Sûfî Allahyâr’ın Sebatü’l-Âcizîn’i ve Vefâyî’nin Revnaku’l-İslâm’ı gibi Türkistan’da haklı şöhretlere sahip olan eserler üzerinde yaptığı çalışmalarla bu iki kıymetli eseri akademi ve ilim camiasına tanıtmıştı. Türkistan’ın büyük şairleri Ali Şîr Nevâyî ve Mahdumgulu Firâgi yine onun çalışma alanlarındandı. Türk edebiyatının göz bebeği ve ilk manzum siyasetnamesi olan Kutadgu Bilig, Arapça bilmeyen Türkmenlere fıkhî malumat vermesi maksadıyla 14. yüzyılda kaleme alınan Muinü’l-Mürid, yine hocanın ehemmiyet verdiği ve üzerinde çalışma yaptığı eserlerdendi.


Mensubu olduğu aile, birçok âlim yetiştirmiş kadim Türkmen ailelerindendir. Abid Hoca, hayatını ilme ve hakikat arayışına vakfederek dedelerinin kutlu izinden gitmiştir.


Sovyet zulmünün mağdurlarındandı. Dedeleri, Basmacılar Hareketi olarak bilinen Türkistan Milli Mücadelesi’nde aktif rol oymamış ve 1920-22 yıllarında Türkmenistan’dan Afganistan Türkistanı’na hicret etmişti. 1979’da Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali ve babası Halife Nureddin Mahdum’un komünistler tarafından şehit edilmesi sonrasında lise tahsilini yarıda bırakmak ve ailesiyle birlikte Pakistan’a göç etmek zorunda kalmıştı. Genç Abid, tıpkı aile büyükleri gibi İslam ve Türkistan davasına hizmet etmiş ve Türklerin kurduğu meşhur İttihadiye Partisi’nde vazife almıştı.


Tahsil hayatı zorluklarla geçmişti. 1982 yılının yazında hocamız, ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç eden 4500 Türkistanlının içerisinde bulunuyordu. Pek çok genç Türkmen gibi o da zihninde ve gönlünde Türkiye’yle samimi ve güçlü bağlar kurmuş, Türkiye Türkçesini henüz hicret etmeden öğrenmişti. İşgal sırasında muhterem babasını kaybettiği için, göç ettiği bu yeni Türk yurdunda aile reisliği vazifesi ona düşmüştü. Maddi ve manevi her türlü sıkıntılara rağmen önce lise daha sonra lisans eğitimini tamamlamış, Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olmuştu. Ardından yüksek lisans ve doktorasını İstanbul Üniversitesi’nde yapmış, devrin en iyi hocalarından dersler almıştı. 


İlim arzusu ve şevki hayatına yön vermişti. Bir süre çalıştığı Devlet Arşivleri’nden, ilim tutkusu ve şevkiyle ayrılmış, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü’ne asistan olarak girmişti. Vefatına kadar burada çalışmış, ardından güzel izler bırakmasına vesile olan eserlerini burada vermişti.


Daha pek çok mühim eseri akademi ve Türk Dünyası’na kazandırmasını beklediğimiz hocamızı, ilim ve tecrübe bakımından kemale ermiş bulunduğu bir vakitte aniden kaybetmenin hüznünü yaşıyoruz. Bu süreçte bizleri yalnız bırakmayan, acımızı paylaşan Türkistanlı soydaşlarımız ve İstanbul Üniversitesinin değerli mensupları başta olmak üzere herkese şükranlarımızı bildiriyoruz.


Hocamıza Allah’tan rahmet, büyük Türk Dünyası’na başsağlığı diliyoruz.